Güney Kaliforniya ya da bir başka deyişle SoCal, Kaliforniya’nın güneyindeki 8 – bazılarına göre 10 şehrini kapsıyor, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak da yerleşmiş bir anlamı var. San Diego’dan Los Angeles’a ve Ventura’ya uzanan bu hatta şehirleşme oranı çok yüksek. Ama tabii ki, hepimizin aklında kalan özelliği bu değil; Pasifik kıyıları boyunca uzanan beyaz ve altın rengi kumsalları, beyaz köpüklü dalgalar, turkuaz renkteki okyanus, güneş, surfçüler ve keyifli bir yaşam biçimini benimsemiş Kaliforniyalılar.
Gezdiğim beach ve sahillerin hepsini çok sevdim. Sanki sonsuza kadar uzayacakmış gibi giden okyanus ve kumsallar müthiş bir derinlik ve ferahlık hissi veriyor bana. Dalgalar, rüzgar, köpükler, ılık altın sarısı kumlar… Hepsine bayıldım.
Surf ve beach voleybolu veya benzer oyunlar plajların yerleşmiş kültürü ve sahillerdeki en sık rastlanan aktiviteler. Sahilde koşanlar, yüyüyenler, köpeklerini gezdirenler de çok sık rastladığım manzaralardan. Okyanusun dalgaları çoğu yerde yüksek olduğu için yüzmeyi hayal etmeyin. Ancak dalgalarla oynayabilirsiniz. O zaman da belirtilen sınırlara uymak lazım, zira uzakta köpekbalığı yüzgeçlerini gördüm!
Kumlar da çocukların oynaması için bir cennet. Bizimkiler bayıldılar, epeyce eğlenceli zaman geçirdiler…
Bu sahillerde bolca dalga, deniz, köpük, paraşüt, surfçü fotoğrafı çekmek mümkün. Dalgaların hareketini dondurarak fotoğraflamak da köpüklerin fotoğrafını çekmek de uzun pozlayıp tül etkisi yakalamak da çok keyifliydi. Okyanusun rengine de bayıldığım için fotoğraf çekerken çok eğlendim.
Dalgalardan en çok keyif aldığım yerlerden biri de Malibu’da akşam yemeği yediğimiz restorandı. Kayaların hemen üzerine kurulu ve Hawaii’li bir ailenin işlettiği bu restoranın deniz ürünleri çok güzel, ama en güzeli kayaların üzerine gelip çarpan ve restoranın camının içine girecekmiş gibi hissettiren dalgalar… Üstelik ufukta da muhteşem renklerde bir gün batımı… Aşağıdaki fotoğrafı içeriden, yemek masasından çektim.
Güney Kaliforniya deyince Los Angeles, Hollywood ve San Diego’dan da kısaca bahsetmeden olmaz, değil mi? Beverly Hills, Hollywood ve çevresine gittiğim zaman hiç yabancılık çekmedim 🙂 Filmlerden, magazin programlarından, Oscar törenlerinden o kadar çok kere görmüşüz ki birçok yeri, insanın gözüne tanıdık geliyor. Sadece Hollywood’daki Walk of Fame ve yoldaki yıldızları daha başka hayal etmiştim, biraz sıradan buldum. Bizim orada olduğumuz zaman 4 Temmuz haftasonu olduğu için, sadece yabancı değil Amerikalı turist de çoktu ve hemen şehrin kalabalığını hissedebiliyordunuz. Ünlülerin evlerinin olduğu semtler ve evleri çok beğendiğimi de söylemeden edemeyeceğim.
San Diego’ya gelince o da kendine özgü ayrı bir güzellikte. Meksika sınırına çok yakın olan bu şehir, Amerika’nın en güzel şehri (America’s finest city) olarak da anılıyor. Bizim orada olduğumuz gün NewYork Yankees-SanDiego Padres beyzbol maçı vardı ve şehir çok hareketliydi. Stadyumun hemen yakınındaki HardRock Hotel hem taraftarlarla hem de kendi dekorasyonu ile çok keyifliydi.
San Diego’nun güzel bir marinası var. Gidip gelen birbirinden güzel yelkenlilerin ve balık tutanların epeyce fotoğrafını çektim.
San Diego’nun hemen karşısında bulunan ve bir köprüyle bağlanan Coronado Island’ın harika beyaz kumsalları, gün batımları ve restoranları var. Bu San Diego fotoğrafını da (daha doğrusu 5 fotoğraftan oluşan panaromayı) oradan çektim.
Dünyanın en büyük hayvanat bahçelerinden biri San Diego’da bulunuyor. Gezerken hem çocuklar hem de biz çok eğlendik.
Diğer fotoğrafları da adım adım websitemdeki galerilere yükleyeceğim. Oradan daha fazla fotoğrafı görebilirsiniz.
Bir sonraki yazımda Kaliforniya anılarıma devam edeceğim.
Görüşmek üzere, sevgiyle kalın…
Bir yanıt yazın