Geçtiğimiz haftasonu fotoğraf klübümüz PhotoFocus (http://www.photofocus.biz)’la birlikte Edirne’ye bir gezi düzenledik. Benim için gezinin en çarpıcı kısmı her zaman eserlerine büyük bir hayranlık duyduğum Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” dediği Osmanlı padişahı Sultan II. Selim için inşa ettiği Selimiye Camii’ne olan ziyaretimizdi.
2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine alınan Selimiye Camii gerçekten muhteşem bir başyapıt…
Burayı son ziyaretimden beri neredeyse on yıldan fazla olmuştu ve bu sefer fotoğrafçı gözüyle camiye adım atıyordum. Şansımıza haftasonu olmasına rağmen fotoğraf çekmeye elverişli orta karar bir kalabalık vardı. Üst kattaki balkona da çıkabildiğimiz için kendimi oldukça şanslı sayıyorum.
Selimiye’nin kubbesinin mimarisi ve akustiği ilk gezdiğim zaman da beni çok etkilemişti, bu gezişimde de…
Selimiye’nin kubbesi 31,5 m yarıçapında büyük bir kubbe ve sekiz adet sütunun üzerine oturtulmuş. O vakte kadar inşa edilen büyük camilerden farklı olarak, Selimiye’nin ana kubbesi daha küçük yarım kubbelerin üzerinde değil, tek başına büyük bir kubbe olarak tasarlanmış. Bu da mekanın içinde muhteşem bir ihtişam ve akustik yaratıyor. Dışarıdan bakıldığında ise caminin en göze çarpan kısmını oluşturuyor.
Kubbenin üzerine oturtulduğu kasnak ise akustik düzeni insan sesine en yakın halde sunmak üzere dizayn edilmiş. Mimar Sinan, kalfalık dönemi yapıtı olan Süleymaniye Camii’nin yapımında kullandığı ve“tömbeksiz nargile” adı verilen akustik sistemini Selimiye’de mükemmele ulaştırmış. Akustik, müezzin mahfilinden, sadece insan sesinin, belli bir makam ve tonda, caminin tüm alanına dağılmasını sağlayacak şekilde tasarlanmış. Bu olağanüstü akustik dizayn aynı zamanda bir ses mühendisliği harikası olarak da değerlendiriliyor. Ne yazık ki bu ses sisteminin zaman içinde camide yapılan tadilatlarla zarar görmüş olduğu belirtiliyor.
Caminin içindeki hat ve çini işçiliği ise tek kelimeyle muhteşem! İznik motifleriyle İznikli çini ustaları tarafından işlenmiş. Ben seyretmeye doyamıyorum…
Tabii ki caminin meşhur motiflerinden bir diğeri de müezzin mahfilinin ayaklarından birinde bulunan ters lale motifi… Bu motif, bu seferki ziyaretimizde korumaya alınmıştı. Bir söylentiye göre ziyaretçilerin dokunması sebebiyle yıpranmaya yüz tuttuğu için buna mecbur kalınmış.
Ters lale motifinin hikayesi ise şöyle: Caminin yapıldığı alan üzerinde bir lale bahçesi olduğu ve bahçe sahibinin camiye bir lale motifi konması şartıyla bahçesinin cami için kullanılmasına izin verildiği, bu nedenle de cami içine bu motifin işlendiği söylenir.
Dışarıdan görünümüne gelince…
Tüm büyük Sultan camileri gibi, Selimiye de dört minareli. Minarelerin üçer şerefesi var. Minarelerin özelliği ise öndeki iki minarenin şerefelerine üç ayrı yoldan çıkılması ve bunların birbiriyle çakışmıyor olması.
Bana göre, Selimiye’nin her detayı müthiş tasarım harikaları içeriyor. Ziyaret etmeyenlerinize mutlaka bir fırsatını bulup Selimiye’yi ziyaret etmelerini öneririm.
Ben de çok beğendiğim bu güzel sanat eserini, burada geçirdiğim kısa sürede, ziyaretçileri rahatsız etmeden elimden geldiğince fotoğraflamaya çalıştım. Bazılarını burada görüyorsunuz…
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın…
Bir yanıt yazın