Geçtiğimiz yaz Stockholm’e yaptığım üç günlük ziyarette şehre bayıldım. Açık söylemeliyim, giderken nasıl bir şehirle karşılaşacağımdan emin değildim. Bundan birkaç sene önce Kopenhag’ı ziyaret etmiş ve çok beğenmiştim, hep de “Kopenhag İskandinavya’nın en güzel şehri herhalde,” diye düşünmüştüm. O yüzden Stockholm’ü daha çok soğuk kuzey Avrupa kentlerinden biri gibi bulacağımı düşünüyordum hep. Beni şaşırttı! Renkleri, canlılığı, sesleri, yaşam kalitesi çok hoşuma gitti. Yazın gitmemin de çok büyük etkisi olduğuna eminim.
Akşam 11:30’da güneş batıp sabah da 3:30’da doğuyordu. Tabii ki müthiş güzel bir etki yaratıyor, şehir neredeyse tüm gün yaşıyor. Hava da şansınıza güzelse keyfinize diyecek yok bence. Bir sürü şık restoran ve barda yemek yiyebilir, geç saate kadar sanki akşamüzeri keyfi yapıyor gibi hissedebilirsiniz, siz de benim gibi Haziran ayında oralarda bulunursanız.
Kuzeyde olmasının ve güneş ışıklarının bu sebeple bizim yaşadığımız yerlerden farklı olmasının etkisi de var mı bilemiyorum ama renklerin canlılığına hayran oldum. Özellikle Gamla Stan’de.
Gamla Stan, şehrin eski ve tarihi kısmı. Her yer kırmızı, turuncu, sarı renklere boyanmış 17.-18. yüzyıldan kalma eski güzel binalardan, Arnavut kaldırımı sokaklardan oluşuyor. Tahmin edebileceğiniz gibi günün her saati turist dolu ve kalabalık. Yine de o eski mimari, renkli evler ve arassokakların dinginliği masalsı bir hava veriyor o bölgeye bence. Binaların hikayeleri de ayrıca dinlemeye değer. Galeride gördüğünüz renkli fotoğrafların çoğu o bölgede çekildi.
İsveç’in hala sembolik de olsa bir krallığı var. Kraliyet Sarayı da Gamla Stan’de. Gündüz saat 12:00’de muhafız alayının görev değişimi yapılyor. Bu sırada ise marş yerine Abba’dan müzikler çalıyorlar! Mamma Mia ile görev değişimi.
Gamla Stan ayrıca ünlü Nobel müzesine de ev sahipliği yapıyor.
Stockholm adacıklardan oluşan bir şehir ve her adacık diğerine köprülerle bağlanıyor. 14 adacık ve 50 köprü var. Tam sevdiğim gibi, her yer su, yeşil alan ve köprü dolu. Bisiklet hayatın standart bir parçası. Şehrin düzlüğü de bisiklete binmeyi çok keyifli hale getiriyor.
Tahmin edebileceğiniz gibi ben üç günlük kısa ziyaretimde önce köprüleri, köprülerden açıları, ışığın saatlerini tespit ettim, sonra da kısacık zamanıma sığdırabildiğim ölçüde fotoğraf çektim.
Stockholm’de gezdiğim diğer yerlerden biri de Belediye Sarayı’ydı. Meclisteki çoğunluğun kadınlardan oluştuğunu söylemeden edemeyeceğim.
Enteresan hikayesi olan bir diğer bina ise Nobis Otel’in binası. Şu anda hip bir otel olan bu bina 70’lerde bir rehin alma olayının yaşandığı ve meşhur Stockholm sendromu teriminin hayatımıza girdiği eski banka binası.
Gezdiğim bir başka yer de Vasa Müzesi idi. Burası adını 17. yüzyıldan kalma ve bozulmadan denizin altından çıkarılmış büyük savaş gemisi Vasa’dan alıyor. Bu müzede bu gemi, gemiden çıkarılmış eşyalar ve onunla ilgili hikayeler sergileniyor. Yolunuz Stockholm’e düşerse mutlaka uğrayın.
Kısacık notlarım bunlar. Linkten galeriyi ziyaret edip kısa bir Stockholm turu yapabilirsiniz. ( https://pelingenc.com/stockholm/)
Bir sonraki yazımda çok sevdiğim bir başa güzel şehir var. Sevgiyle kalın…
Nergis
Ne kadar güzel foto blog pelin hanım zevkle gezindim sitenizde, emeğinize sağlık
Pelin Genc
Çok teşekkür ederim Nergis Hanım, beğenmenize sevindim.
M. Seri
Hanımefendi stockholm araştırması yaparken sayfanızı gordum fotolar ve tavsiyeleriniz cok guzel tebrik ederim
Pelin Genç
Çok teşekkür ederim.
zeynep
Pelin hanım emeğinize saglık tebrikler
pelingenc
Çok teşekkür ederim
Suveybe
نحن على وشك الذهاب ، صور جميلة جدا
Pelin Genç
Thanks!