San Francisco… Çocukluğumuzun meşhur polisiye dizisi San Francisco Sokakları ile tanıştığım şehir…
San Francisco bence her sokağı her caddesiyle yıllar boyunca kendine özgü dokusunu korumuş bir yerleşim yeri.
Amerikan şehirlerinin o soğuk ve gri bulduğum iş merkezi muhitleri ve koca gökdelenleri burada da var, ama sanki deniz kenarındaki iskeleler, vapurlar, tekneler ve bu bölgenin hemen etrafında yükselen birbirinden güzel renkli evlerle dolu sokaklar ve tepeler, o gökdelenleri yutuyor ve kendi güzelliklerini ortaya koyuyor gibi…
İşte bu yüzden gözüme çok güzel görünen bir şehir.
Yokuşların, tepelerin, virajların, iskelelerin, renkli güzel evlerin, köprülerin ve sisin şehri…
Eski San Francisco evlerinin özgün yapısını korunmuş olması ve renkli renkli boyanmış görüntüleri hemen her sokakta gözünüze çarpıyor ve kesinlikle şehri güzelleştiriyor.
Yokuşlar ve tepelere gelince, kesinlikle San Francisco Sokakları dizisindeki gibi, meşhur Lombard Street de… Tepelerden aşağı inerken bile ine çıka gidiyor yokuşlar.
Deniz kenarındaki iskeleler, Fishemen’s Wharf ve yakın beach’ler de şehre ayrı bir güzellik katıyor bence. Şehir havasından, bir iki kilometre uzağa gidip çıkabiliyorsunuz!
Şehrin ve Bay Area’nın diğer süsleri de köprüleri… Bay Area boyunca kara parçaları arasında geçişi sağlayan köprüler var. En güzel bulduklarım Golden Gate ve Bay Bridge..
Golden Gate günün her saatinde ayrı güzel bence. Çok estetik, göze güzel görünen bir mimarisi var – ya da ben öyle görüyorum 🙂
Günün her saatinde farklı bir şekilde göz kırpıyor size. Sabahları San Francisco’unu üzerine çöken sisten ancak ayaklarının okyanusa yakın kısmını gösteriyor size… Şanslıysanız -low fog (alçak sis) varsa- tepelik bir yere çıktığınızda, sis bulutlarının arasından yükselen ayaklarının tepe kısmını da görebilirsiniz.
Öğleden sonra sis şehrin üzerinden kalkmaya başladıktan sonra ise kırmızı silüetiyle ortaya çıkıyor ve körfez, şehir ve Alcatraz’la birilikte size güzel görüntüler veriyor.
Köprünün hem San Francisco hem de Oakland ayaklarında turistler için düzenlenmiş vista point’lerden gayet güzel şehir manzaraları yakalamak mümkün.
Golden Gate günün her saatinde ayrı güzel bence. Çok estetik, göze güzel görünen bir mimarisi var – ya da ben öyle görüyorum 🙂
Aynı zamanda her iki yakada (San Francisco ve Oakland), şehrin içinde sayılacak 10-15 km mesafeye kadar olan beach’lerden de Golden Gate fotoğrafları çekmek mümkün. Yeter ki hava koşulları müsaade etsin 🙂
Geceleri de ayrı güzel. Golden Gate’i fotoğraflamak için sadece bir gece müsaittim. Vista point’te durduk. Çok rüzgarlı ve soğuk bir hava vardı ve köprünün üzerine yer yer sis çöküyor, rüzgarla dağılır gibi oluyor, ama yine sis oluyordu. Çok da karanlıktı ve gökyüzündeki yıldızları çok net görebiliyordunuz. İşte o geceden çektiğim bir iki kareyi de bu yazımda sizlerle paylaşıyorum.
San Francisco Bay Area’daki diğer yerlere de bayıldım. Okyanus, yeşil, ağaçlar, tabiat parkları… Hepsi bir bütün olarak doğa seven herkesin bayılacağı yerler. Fotoğrafçılar için de öyle…
Sausolito, şehre çok yakın olan kasabalardan biri. Ben gün batımı vakti ziyaret etme şansına sahip oldum ve muhteşem güzellikte renklerde bir gün batımının ardından şahane bir deniz ürünleri restoranına gittim.
Aynı zamanda üzüm bağları ve şaraplarıyla ünlü Napa Vadisi’ne de bir ziyaret yaptık. Yol boyunca bakımlı, birbirinden güzel üzüm bağları ve şarap evleri sıralanmış. Sadece yolda arabayla giderken bile büyük keyif alıyor insan.
Ve tabii Silicon Valley de ziyaret edilmeden olmaz, değil mi? Özellikle Google ve Facebook’un binaları daha çok bir üniversite kampüsü havasında, Stanford’ın başka bir versiyonu gibi. Çalışma ortamının yaratıcı fikirlere uygun olacak şekilde düznelendiğini hemen anlıyorsunuz. En sevdiklerim Google çalışanlarının kullandığı Google renklerindeki bisikletler ve renkli Facebook binaları…
San Francisco ve Bay Area bu kadarcık şeye sığdırılamıyor elbette, ama kısa kısa notlarım böyle işte…
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın…
Bir yanıt yazın